
27 Haziran 2025, Türkiye’de LGBTİ+ varoluşuna yönelik devlet eliyle yürütülen sistematik baskıların kristalize olduğu bir gün olarak kayda geçti. SPoD ve İstanbul Onur Haftası olarak 23. İstanbul LGBTİ+ Onur Yürüyüşünü düzenlemek için İstanbul Valiliği tarafından “toplantı ve gösteri yürüyüşü alanı olarak tanımlanan alanlardan” biri olan Yenikapı Miting alanına başvuruda bulunduk. Tıpkı tahmin ettiğimiz gibi, bugün mesai saatinin bitiminden sonra(!) başvurumuza “kamu güvenliği, genel ahlak, kamu düzeninin korunması, terör olaylarının önlenmesi” gibi muğlak ve soyut gerekçelerle izin verilmediğini öğrendik. Bu yasağa karşı hukuki yolları kullanmamızı önlemeye çalışan Valiliğe rağmen iptal davası açacağız!
Aynı gün içinde Sağlık Bakanlığı Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu, transların yaşamsal sağlık hakkını gasp eden bir kararla 21 yaş altındaki gençlerin hormon ilaçlarına erişimini yasakladı. 2007’den bu yana LGBTİ+ haberciliğinin hafızasını tutan KaosGL.org erişime engellendi. Kaos GL’nin yeni açtığı X hesabı ise kapatıldı. Bir gün içinde alınan üç ayrı karara birlikte baktığımızda yalnızca münferit yasakları değil, bir yönetme biçimini, bir inkâr stratejisini ve toplumsal cinsiyet karşıtı politik bir programı belirgin şekilde görüyoruz.
Tek bir gün içinde yasa çıkarma ihtiyacı dahi duymadan LGBTİ+’ların bedeni, sözü, hareketliliği ve hafızası hedef alındı. Tek bir gün içinde, transların hayatını doğrudan etkileyen hormon kısıtlaması aileyi koruma söylemiyle meşrulaştırılmak istendi. Onur Yürüyüşü’ne getirilen yasakla biz LGBTİ+’ların kamusal alanda bir araya gelme, görünür olma ve direnme hakkı gasp edildi. Tek bir gün içinde, genel ahlaka aykırı olduğu gerekçesiyle Valilik tarafından bize tebliğ edilen karar, şiddeti üretenin LGBTİ+’lar değil, onları hedef gösteren siyaset ve kolluk kuvvetlerinin bizzat kendisi olduğunu ifşa ediyor. Nitekim yine aynı günde KaosGL.org’un erişime engellenmesini ise bugünü ve geçmişi silmeye, geleceğe ulaşmamızı engellemeye yönelik bilinçli bir saldırı olarak okuyoruz.
Sözün kısası devletin yalnızca LGBTİ+ haklarına değil, doğrudan LGBTİ+ varlığına tahammülsüzlüğü, artık daha açık, ilan edilmiş ve kurumsallaşmış bir biçim almıştır. Bu yeni baskı rejimi, yalnızca yasal düzenlemelerle değil idari işlemlerle, fiili yasaklarla, hukuku askıya alan keyfi uygulamalarla işler hale getirilmiştir. Bu uygulamaların tümü aileyi koruma, çocukları koruma, nesli koruma, ahlakı koruma, kamu düzenini koruma gibi örtük ve muğlak kodlarla meşrulaştırılmakta, böylece toplumsal rıza üretimiyle birleşen bir baskı mekanizması tesis edilmektedir.
Bugün tanık olduğumuz şeyin, tek bir günde gerçekleşmediğini ise ayrıca vurgulama ihtiyacı duyuyoruz. Bu, bir lubunyanın yaşamının üç ayrı alanına -bedenine, kamusallığına ve hafızasına- yönelik senkronize saldırıların olduğu sıradan bir gündür aynı zamanda. Unutmayalım ki LGBTİ+ hareketinin hafızası bir siteden, bir yürüyüşten ya da bir karardan ibaret değildir. O hafıza sokaklardaki adımlarımızda, birbirimize tuttuğumuz aynalarda, karanlıkta, okul sırasında, mecliste, bakkal kuyruğunda, soykırımda, savaşta, krizde, afette birbirimize uzattığımız ellerdedir. Yasaklarla silinemez, sansürle susturulamaz, baskıyla ise asla ve asla yok edilemez.
İçinden geçtiğimiz bu zor zamanlarda, bizler SPoD olarak; her bir LGBTİ+nın yaşama hakkını, sağlık hakkını, ifade özgürlüğünü ve kamusal alandaki varlığını savunmayı çok daha güçlü bir şekilde sürdüreceğiz. Bu yasakların karşısında, Onur Yürüyüşü’nün kolektif gücünü, Kaos GL’nin sözüyle birleşen direngen hafızayı ve transların yaşam hakkını büyütmeye devam edeceğiz.
Yaşasın onurlu mücadelemiz!